23 Ekim 2012 Salı

Seni Yüreğime Yazdım











Seni Yüreğime Yazdım)

Demek sende yürümedi
Bu aşk benden gidiyorsun
Unut diyerek adını
Bana ceza veriyorsun



Unutmam seni dağlara yazdım
Unutmam seni baharlara yazdım
Unutmam seni yüreğime yazdım
Unutmam adına şiirler yazdım yar yar

Yarsız gayrı ölüm okşar anlımı
Yitirmişim kaşı kara benlimi
Sensiz şu garip gönlümü
Ocaklara sürüyorsun

Uzak koydun yollarımı
Yaktın narda dillerimi
Yele verdin küllerimi
Rüzgârlara salıyorsun

Yalan derler, dünya fani
Neden canımın cananı
Vurguni garip ozanı
Yerden yere vuruyorsun……

Abdullah Ora
l

Düşlerde solan gülüşler


Düşlerde solan gülüşler

Gün batımı sonrası koşarak dağılan akşamın sisli karanlığı geceye bırakırken yerini, Gecenin getirdiği gölgeler kadar uzun bacaklarıyla adımlayarak kaldırımları hızla ilerliyordu sokak aralarından bir adam!
Az sonra bir kapıda durdu getirdiği haber kadar karanlıktı, omuzlarından sarkan kollarını yavaşça kaldırarak yukarıya doğru kapının ziline dokundu,
Zilin sesiyle yatağından fırlayan Elif Hanım gecenin bu uygunsuz vaktinde çalan zilden irkilerek iki aydır beklediği kötü haberi alacağının korkusu ile uyandı. 
Korkunun verdiği heyecan ile kapıya koştu, Uyku sersemi aklında bile şimdi alacağı kötü haberin idraki içindeydi. 

Parmaklarını bir katilin yüreğine geçirir gibi geçirmişti kapının mandalına dışarıdaki, gelen kapıyı zorlayınca Elif hanımın parmakları sıkışıp kalmıştı mandal ile kapının arasına.

Bir yanda geç saatin şaşkınlığı diğer yandan parmaklarının sancısı, Can haviliyle açtı kapıyı Elif hanım, Eniştesi İbrahim i buldu karşısında dağ gibi dikili pos bıyıklı geniş omuzlu pes bir ses ile Elif Hanıma, ablasının sağlık durumunun artık iyi olmadığını, onu her an kaybedebileceklerini söylüyordu. 

Elif Hanım bu habere çok üzülse de asıl korkarak beklediği haber değildi, parmaklarının acısına rağmen içinde bir rahatlama hissetti, sonra Eniştesi İbrahim e dönerek haydi beni Gülay ablama götür, onun yanında olmalıyım, diyerek, hemen yatak kıyafetlerini değiştirmeye başladı,

İçinden oğlunun sözlerini geçirirken yine kör bir düğüm sıkıyordu yüreğini oğlu Erdem ‘in memlekete gelmesi gerektiğini öyle bir ses tonuyla söyledi ki, annesine Oğlunun sesindeki bu yorgunluk ve ümitsizlik hissi Annenin yüreğindeki geri kalan tüm ümit kırıntılarını da yok etmeye yetmişti. 
Elif hanım o an oğluna cevap verecek kuvveti kendisinde bulamadı. Kadere boyun eğen bir sesle:
Tamam, oğlum gel dedi ve sustu. 

Oğlu yurtdışına kaçtığı o günden beri her yerde aranıyordu, Oğlu Erdem, yakalasalar tutuklanacak ve gözaltına alınacak, öldürülecekti belki, o kadar kayıplar vardı ki Elif hanım oğlunun da bu kader diye algılanan katliamı yaşamasını istemiyordu. 
(Oğlunun) Yüreğinin sesi ciğerlerini parçalıyordu, ya, dağ gibi hasretini basmıştı içine yaşasın canı içinde olsunda varsın gözümün uzağında kalsın diyordu Elif ana oğlu için.

İbrahim eniştenin gür sesiyle irkildi birden. Bas bir tonla hadi Elif. 
Elif alelacele üzerine bir şeyler aldı İbrahim ile evden dışarıya çıktılar dışarısı hayli soğuk Elif az önce kapıya sıkışan parmaklarının acısını ta yüreğinde hissederek çevirdi kapının anahtarını. Kapı kilitlendi, emin olmak için kapıyı geriye dogru itti sorun yoktu kapıdan uzaklaşırken, 
İbrahim haydi Elif 
Elif, geliyorum tamam diyerek buzların üzerine düşen tipi esintisi ile parçalanan kar taneleri ayaklarının altında kayar iken, düşmekle düşmamak arası bir yürüyüşle uzaklaşarak kömür dumanları içinde gözden kayboldular …

Erdem  telefonu kapattıktan sonra aldığı haberin ağırlığını yüreğinde hissetti.
Doğduğu topraklardan uzaklarda, Mültecilik ağrısıydı içini acıtan bu duygu boğumu, zaman ilerledikçe de hasret bir çığ gibi büyüyerek vücuduna yayıldı, dışarıdaki kar tipi ellerini ayaklarını üşütüyor olsada içindeki ateş alevlendikçe alevleniyordu…

 Birara mutfağa gitmek istedi ayakları taşımada onu karanlıkta olduğu yere çöktü.
Korku ile karışan karanlık, gözlerini büyütmüştü.
Gülay teyzesi için ümit yoktu artık. Teyzesi  ölecek miydi? Hiç ümit yok muydu? Ümit neydi? Kimin içindi? Birden yüreğinde tüm dünyaya ve insanlara karşı bir isyan duydu.Erdem’in yüzündeki karanlık alınan haberin kötülüğü ile beraber büyük bir karamsarlığa dönüştü.
Oysa o İnsanlar ürettiklerinden eşit pay alsınlar insan emeği yok sayılmamalı Her çalışan hakkını alabilmeliydi, sendika işe başlamadan önce işçiye verilen bir hak olmalıydı ki herkes ürettiğinin alınterinin karşılığını almalıydı.
Başka hiçbir şey yoktu aklında. Onu koministlikle suçladılar bölücülükle suçladılar terörist anarşist o her şey olmuştu birden.
Aklına gelen düşünceleri gecenin karanlığında sıraya sokmak pek mümkün olmadı. Nereden geldiği belli olmadan süzülen fersiz ışığın belirsizliği sanki duvarlara çarpıyor ve onun düşüncelerini daha da belirsiz yapmaya yetiyordu. Sonunda ne oldukları belli olmayan eşya gölgeleri arasında kendisine oturacak bir yer buldu. 

Işığa tahammülü yoktu artık. Işık, sanki Teyzesinden alacağı kötü haberi tüm şiddetiyle ortaya çıkaracak ve onu elle tutulur, gözle görünür hale getirecek kadar kuvvetli bir etki yapacaktı.
Doğduğu topraklardan uzaklarda birde annesi kadar sevdiği ve koynuda büyüdüğü Teyzesinin çaresiz hastalığı bafa çok sıkarak acıtıyordu yüreğini Erdenin..

Elif hanım hastahanenin içine girdiğinde yüzüne çarpan sıcaklık ile ellerini varlığına hatırladı başındaki örtüyü çıkardı.
Danışmadaki görevliye refakatcı bırakacağını söyleyen ibrahime görevli önce itiraz etsede elif hanımın ısrarıyla, hastanın yanına çıkmak için izin almışlardı.
Görevliye sinirlenen İbrahim hızlı adımlarla aşıyordu koridorları elif ise ardından koştuırarak yürüyordu.
Nihayet 103 nolu odanın kapısında idiler. Elif bir iç geçirdi kardeşini bu halde görmek ve hiçbir şey yapamamak içini parçalıyordu, karışık düşünceler içinde girdi odanın kapısından içeriye. Gece ne kadar sessizdi, ölüm kadar sessiz, Ablası Gülay onların geldiğini duymamıştı bile ibrahim uyandırmaya yeltendi,
 Elif bırak uyusun sen git ben buradayım diyerek ibrahimi hastahaneden gönderdi…

Ablası öyle derin uyuyordu ki kendine bir çay almak için kantine gitti elif ama kantin kapalıydı. Geriye ablasının yanına geldi, yan odadan bir kız çocuğu teyze çay içmek istersen biz denledik bizden alabilirsin dedi.
Elif ablasına baktı uyuyordu, orda su bardağını alarak yantaraftaki odaya geçti. 13 yaşlarında bir kız annesi rahim ameliyatıolalı 3gün olmuş, Annesinin yanında kalmış. Elektirikli su ısıtıcıyla çaydemlemişti.
Elif bardağı uzattı kız çay koydu bardaığ geriye uzattı baldağı alırken benim adım elif senin adınne diye kıza sordu . necla abladiye cevap verdi. Annemin adı da Gülsüm diye ekledi.
Anne gülsüm kızının böyle aktik olmasından çok hoşnut görünüyordu,
Elif allah bağışlasın çok tadlı bir kızınız var allah yüzüne baksın kimselere muhtac etmesin Gülsün amin kardeşim çok sağolasın diye cevap verdi, sohbet arası çay bitmişti.
Elif bir bardak daha çay alarak ablasının yanına döndü.
 Kapıdan içeriye girdi ablasının yanıbşındaki sandalyeye oturmuştu ki ablasının gözlerinin adığını gördü, menen ablasının yanaklarından öperek ben geldim abla canın bir şey istiyormu? İste sana yüreğimi söküp vereyim yerinden.

Ablası Gülay senin kokunu alıyorumya yanımdasınya beşka ne isterim,
Elif belli etmiyordu içten içe ağladığını kanayan gözlerini yüreğine akıtıyordu gülayın gözlerinden boşalan sular yanaklarından aşağıya sel olmuş akıyordu,
Erdem i sordu Elif e  Elif buraya gelmeden önce telefonla konuştum, biraz bizi özlemiş teyzem diyor başka bir şey demiyor, burada her şey çok güzel diyor tek eksiğim sizlersiniz diyor. Senin hstalığını duymuş illa geleceğim diye ısrar ediyor, bende gelmesini istemedim gelirse tutuklanır ve birdaha göremem diye korkuyorum.

Ablası Gülay sakın gelmesin, bu sana vasiyetim sonra gelir, ortalık düzeldikten sonra ölürsem sakın öldüğümü söylemeyin, diyerek Elif i uyarır Elif yamam canım ablam sen ne dersen ben onu yaparın sakın aklına böyle şeyler getirme diyerek Ablasını teselli ettmey çalışıyordu.

Gülay kollarını yavaşça yukarıya kaldırdı Elif önce kalmak istediğini zannederek ona yardımcı olmaya yeltendi ki , Ablası gel kollarıma diyerek kardeşini cansız kollarının arasına alıp yüreğine bamaya çalışıyordu, Sen ne kadar annen kokuyorsun diyerek Elif e sarıldı derin derin kokusunu içine çekiyordu ki birden kolları elifin omuzundan düşü verdi..
Elif öylece dona kaldı bir sür ablasının kollarında sonra birden acı bir çığlık yankılanıyordu hastahane koridorlarında Ablammmm.

Doktorlar hemşireler koşarak geldiler herkes birşeyler yapmaya çalışıyordu ya Gülay artık zamanın Öteki yüzüne geçmişti. Dünya Turu attığı gemi onu son limanda indirmişti.ki geri dönüş bileti yoktu…

Ablası Gülayın ölümümün üzerinden iki gün geçmişti ki Erdem Annesini Aradı Teyzesini sordu. Elif yüreğine tırnaklarını geçirmiş çevap verecek gücü kendinde bulamıyordu ki Oğlu Erdem, rüyasını anlatmaya başladı, dün gece teyzemi rüyamda gördüm, büyük bir gül bahçesinde birlikte geziyorduk teyzem çok neşeliydi. Yanaklarında gülücükler güller dökülüyordu güllerden teyzemin kokusunu alıyordum.
Ona doyay doya sarıldım öptüm kokladım, sonra yeyzemle tekrar yürümeye başladık teysemin yüzündeki gülüşler üşümüştü sanki anne. Sonda o gülüşlerinden solmuş gül yaprakları savrulmaya başladı, bir telaşla uyandım. Yanımda kinselerde yoktu. Teyzem nasıl Anne  söylesene,
Elif, Teyzen kesinlikle ortalık düzelene kadar senin memlekete gelmene karsı olacak kadar iyi oğlum sen bizi düşünme kendine iyi bir yaşam kurmaya bak seni çok seviyoruz. Telefon fazla yazmasın Hoşça kal canım oğlum diyerek telefonu kapattı Elif, olduğu yere çöküvedi şimdi içine akıttığı gözyaşlarını dışarıya dökme zamanıydı……..


Abdullah Oral





Aklımdasın Yar


Unuttum sanma yar senli günleri 
İsmin dolanıyor saklımda benim
Kalbimde geçmişin saklı izleri  
Her dem sen varsın yar aklımda benim

Baharı müjdeler gülüşün senin 
Dokunur rüzgarla sesime tenin
Gönül dergahında boş değil yerin
Her dem sen varsın yar aklımda benim

Adını dilime doladım bir kez
Bir yanımız gürcü bir yanım çerkez 
Gönülde sevdayla birleşen ırkız
Her dem sen varsın yar aklımda benim

Yüreğimde saklı sır penceresi
Vurguni gönlümde aşkın deresi
Adınla dolaştım eylül gecesi, 
Her dem sen varsın yar aklımda benim..

Abdullah Oral

İçimdeki Özlem


İçimdeki Özlem

Akşamın Sisli karanlığı düşüyordu dağlara 
Güneş kendi sularına çekildi / yağmur çiseliyordu! 
Bilmiyorum kaç kez öldüm dar ağacında! 
Bedenim harabe / ruhum acılarla çevrili bir ada..

Asi rüzgarların pençesinde 
                     Kaybuluyor gün ışıgının rengi
Kızılın her tonu gökkusaği olur ellerimde! 

Hani bir sevdamız vardı emek ve gül diye!
Düşlerimiz uzanırdı geceden gün doğumuna
Adı özgürlük olan bir şarkımız vardı hani
Her gün doğumunda yeniden bestelediğimiz ..

Şimdi Karadenizin kuzey yamaçlarında
Serin esintilerin sürünüyor /  son deminde yaz!
Çiçeklerinin hazana durduğu zamandayız
Takılmışım son baharın husumetine
Yaprakları okşayarak  üşütüyor özlemlerimi kara yel!..

A Oral

23 Haziran 2012 Cumartesi

Su Çürüdü Tuz koktu



Su Çürüdü Tuz koktu

Bu yüreği sana bırakıyorum, ey zaman 
Ağır geliyor bana, ondaki sevdanla yaşamak
Ellerimden zamana dökülen şiir haraçı
Neye dokunsa, kirleniyor gayrı sokaklar..
Ölüm üşüdü, su çürüdü, tuz kuktu!...

Geçmişten bu güne, ihanet emziriyor, günler
Masum bakışlar ile yüzleşir iken ihanetin yüzü 
Zaman aşımına dökülür dilimdeki ezgili şiirler
Düşleri kırık kandırılmış, halklar
Gayrı gezgin, mülteciydi kendi ülkelerinde.

Uykunun deliksiz karanlığında 
                        Yaşamakgibi bir şey 
Cami avlularındaki terk edilmişlik 
Ölçüleri çiğnenmiş hayatta  gebe yarınlar
Ki ölüm üşüdü, su çürüdü, tuz kuktu

Haydi mavzer kurşunuyla dilini bileyen çığlık
Kaz,derinlemesine yüreğinin duvarlarını 
İçinde sonsuzluğun ufkunu bulacaksın.. 
Son kazmayı özüne vur ki!
Kendi özünde kendini yeniden yaratacaksın

Ellerindeki bahar kokusu 
Kirpiklerindeki hüzün gamzesini,
Siler diye düşlemiştim 
            Yarına yüklenen acıları!
Ki yasak koydular ellerime, aşındı zaman
Korku kumaşından dokunan 
Yüzlerin mutluluğu üşüdü. Su çürüdü, tuz koktu
  
Artık yasak :                                           
Uzaklara saplanıp kalan gözlerin patikasında
                              Düşler ile yarına yürümek!..

Haydi mezarcı kaz,derinlemesine zamanı
Kendi içine doğru vur kazmayı
Kendi dağlarını yarat kazdıklarından 
Kendi özünde doğal cennetini bulacaksın.
Baksana  ölüm üşüdü su çürüdü tuz koktu!..

Koyaklardan akıp giderken,
Kıyılarında  gelincikler sevişen su 
Gölgesinde zamansız uçurumlar büyüten çınar 
Haydi vur dallarını bir birine
Ki iğnelensin yüreği nasırlaşmış insancıklar.

Kızıl ırmak yataklarından karşı ufuk çizgisine 
Dökülüp gelen nehir haydi ne duruyorsun öyle
Zaman tarihe sığmıyor,
_________Ölüm üşüdü su çürüdü tuz koktu!...

Abdullah Oral

29 Nisan 2012 Pazar

Dilimdeki Çığlık



















Dilimdeki Çığlık

Ey hasretini içimde, dağlayan sevdam
Ey yüreğimi yakan ateş..
Kavgamda yanımda yanı başımdaki umut
Ey kanayan nasırlı parmaklarımda üşüyen gül,
Ellerimde kızıla duran karanfil!
Yine hasretimsin içimde yanıyorsun
Yine göz bebeklerimde tütüyorsun..

Yaşam kavgasının en soğuk yerindeyim
Üşüyorum, içimden geçen buruk yokluğunla,
Dilimdeki çığlık içime büyürken
Binlerce kelimeler altında ezilirken,
Sen bedenimi yüreğimden söküyorsun..

Attığım her adım, hep sana koşuyor
Kaldırımlar dişliyor tabanlarımı
Ardından panzer sesleri
Barut kokularından önce kuşatıyor gözlerimi
Kimyasal gazlar!...

Dilim şişiyor yüreğim sıkışıyor
Aldığım nefes sen oluyorsun,
bir nefes gibi içimde geziyorsun!
Çektiğim her nefeste, bana can veriyorsun!...

Gelişine tutkulu yüreğim, yollarına bakıyor!
Gün geçtikçe, dağ gibi büyüyor hasretin içimde..

Sen!
Her gün doğumuyla, içime yeniden doğuyorsun..
Nefes nefes çekiyorum, seni
Sen yaşayamadığım çocukluğum!
Sen benim içimde yaşıyorsun ey Hürriyet..
Meğer seni sevmek, yanmakmış hücrelerinde Yurdun
Bakışların dona kalmasıymış yarına
Düşünce zaferi içinde!

Abdullah Oral